Buz gibi bir ocak akşamıydı, bir ihtimal doğumda yanımda olurlar diye şehir dışından gelen iki çok yakın arkadaşım İmren ve Cananla buluşup doktoruma rutin kontrole gittik. 39. haftamdaydım. Doktorum henüz bebeğin gelmeye niyeti olmadığını söyledi. İçim rahattı, normal doğumu kafama koymuştum, aksilik olmadığı ve her şey yolunda gittiği sürece, sezeryan fikri beni hep rahatsız ediyordu. Arkadaşlarımla birlikte sabah 4e kadar oturduk evde. Yatağa geçtiğimde bir tuhaflık başlamıştı vücudumda. Sırt üstü veya yan hiçbir pozisyonda yatamıyordum. Uyuyamayacağımı anlayınca yatakta sessizce oturmaya başladım. Birkaç saat sonra eşimi, işe yolcu ettim ağrım olduğunu bile çaktırmadan. Kızlar da geç uyuduğu için medeni bir saate kadar sessizce evin içinde gezinip durdum, sonra özene bezene kahvaltı hazırladım. Kasıklarımda ağrı vardı ama ne de olsa karnı burnunda hamileydim o kadarcık ağrı da olsun yani düşüncesindeydim. Kahvaltı hazır olunca, kızları uyandırmaya gittim. "Kızlaaaarrrr hadi uyanın bugün doğurucam ben" diye kaldırdım. Neydi bana o hissi veren bilmiyorum. Ne dayanılmayacak bir ağrım vardı ne de doktorumun söylediği ekstra bir şey. Hem zaten 1 gün önce doktorum bebişin gelmeye niyeti olmadığını söylememiş miydi?
Kasıklarımdaki ağrının belli aralıklarda kendini hissettirdiği ama bol eğlence dolu kahvaltının ardından kızlara "öğleden sonra çay partisi yapalım, size kek, börek ve makarna salatası yapacağım" dedim. Ben o hazırlıklara başlayana kadar odada oturmam bir tuhaftı, nefes alıp vermem bir tuhaftı. Doğurma ihtimali dışında her ihtimal geçiyordu herhalde aklımdan:)) o günü eğlenceli geçirmek adına ne varsa yaptık sanırım, hepimiz mutfakta, ben keki yapmaya başladım, imren o andan itibaren her şeyi videoya almaya başladı. Doğuma kadar kalamayacaklardı ya!!! en azından o günü videoya alarak hatıra kalsın istedik. Kasıklarımdaki sancı giderek daha da çok "ben burdayım" demeye başladı. Kızlarla birlikte yapmaya başladık her şeyi ama sancı gelince ben ya yere kapaklanıyordum ya sandalyeye oturuyordum ve sancının geçmesini bekliyordum. Saatler sürdü hazırlıklarımız, neşemiz biran bile eksik olmadı. En son böreği yapacaktım ki artık çok sık yere kapaklanmaya başlamıştım. Evet çok sancıyor ama geçiyordu da:))) buarada videoda da ben sürekli "durucum bu akşam geliyorsun ama izin ver şu börekten yiyebileyim" diye de eğleniyordum:) kızlar artık eşimi aramam gerektiğini söylediler. Haklıydılar:))) çok sakindim, biraz ağrım olduğunu ve eve gelmesini söyledim, doktoruma tekrar kontrole gidecektik. Buarada kızlara talimat veriyordum; ben dönene kadar mutfak temizlensin, börekler güzel pişsin diye:)) Doktorumu aramıştım, geleceğimizi haber vermiştim. 10-15 dk sonra doktorum beni arayarak muayenehaneye değil, doğumun olmasını planladığımız hastaneye gitmemi söyledi. O an stres oldum neden acaba diye. Doğum sancısını dayanılması güç bir sancı gibi bekliyordum sanırım. Ama bu şiddetli regl sancısıydı. Çok sancıyor, çok sık geliyor ama geçiyordu işte. Allah öyle bir düzen kurmuştu ki, o şiddetli sancılar arasında mola verdiriyordu, dinlenmek ve gelecek yeni sancıya güç toplamak için!!! Zor yürüyordum artık. Kızların tüm itirazına rağmen duşa girdim, kekle börekle uğraştım o kadar, mutlaka duş almalıydım hastaneye giderken:))) imrene ve canana ısrarla evde kalmalarını, gelmelerine gerek olmadığını, muayeneden sonra eve döneceğimi söylüyordum. Duştan çıktıktan sonra sancılar sanırım dakika başı gelmeye başlamıştı ya da bana öyle geliyordu:)) saçlarımı Canan kuruttu, nefes almak bile zorlaşıyordu. Giyinmeme de yardımcı olmuşlardı. Sanırım doğuma işaret olan suyum da gelmediği için ben o akşam doğum yapacağım ihtimalini hiç düşünmedim. Ve eşim geldi, çantamız zaten haftalar öncesinden hazırdı, kızlar tabiiki de kapıdan çıkıyorlardı bile, belli ki doğum olacaktı, geldiklerine değmişti:)) Ben hala "dönüşte yoğurt almayı unutmayalım, fırını kapattınız mı, mutfak temiz mi" deyip duruyordum:)) saat 17-30-18:00 civarıydı çekmeköyden koşuyoluna doğru yola çıktığımızda. Arabada sancı sıkça geliyordu. Önde oturuyordum. Sancı geldikçe Canan bir elimi, İmren bir elimi tutup her şeyin geçeceğini söyleyip rahatlatmaya çalışıyorlardı. Kontrolü hiç kaybetmedim. Eşim arabayı kullanıyordu, tam iş çıkış saatiydi ve trafik gerçekten felçti. Emniyet şeridi ihlali yüzünden, o şeritte bile ilerlemek çok mümkün olmuyordu malesef. Sonunda vardık hastaneye ama ben artık ağrım dışında hiçbir şey düşünemez olmuştum... Saat çok tersti, doktorumda ne yazık ki trafiğe takılmıştı. NST'ye bağladılar. Ordaki değerlerden olsa gerek hastane doktoru, kendi doktorumu beklemeden muayene etmesi gerektiğini söyledi. İstemeyerekte olsa kabul ettim. Doktor şaşırmıştı, bana bir açıklama bile yapamadan doktorumu aradı, "Doktor Hanım, hastanız 8 cm'yi geçmiş, doğum başlamış, doğumhaneye alıyoruz"
Hemen doğumhaneye aldılar, olası ihtimallere karşı elimden serum yolu açıldı, kıyafetler çıktı, ameliyat önlüğü giydirildi... Kızlar ve eşim sürekli yanıma gelip gidiyorlardı. Ve muhteşem doğum koçum, canım doktorum geldi, kapıdan içeri girişi bugün gibi aklımda:)) gerekli hazırlıklarını yaptıktan sonra o güzel cümleleriyle başlattı doğumu. Kızları dışarı çıkarmıştı. İkinci doğum koçum da eşimdi:)) eli elimde, sancı geldikçe son gücümle sıkıyorum, o da heyecanlı aslında ama diğer eliyle de titreyerek fotoğraf çekiyor yüzümün aldığı her şekli:))) hemşire, ebe, bebek hemşiresi, doktorum ve canım kocam biz bizeyiz doğumhanede:))) çok yorulmuştum artık ve deli gibi terlemiştim... Doktorum gücümü toplamamı ve sürekli bağırmak yerine sancı geldiği anda bir nefeste bebeği itmemi söylüyordu. O ne derse onu yaptım. "Son kez" dedi doktorum bana, son bir gayret ve ebeyle gözgöze geldi. Bebeği ittirme hareketimle, ebenin karnımdan aşağı doğru bebeği ittirme hareketi eş zamanlıydı. Ama o son feryadımı ne hala ben unutabiliyorum ne de doğumhane dışında bekleyen arkadaşlarım ve eşimin ailesi:))) Eşim ebenin desteğiyle birlikte karnımdaki dalgalanmayı ve birkaç saniye sonra Duru'nun dünyaya gelişini hala heyecanla anlatır ve her baba adayına da eşiyle birlikte doğuma girmesini tavsiye eder:)))
Ve sanırım o an durdu dünya... 5 Ocak 2010 Salı Günü, saatler 19:55'i gösteriyordu...Ne ter kaldı ne yorgunluk...kucağıma bırakıverdiler kanlar içinde ama dünyanın en güzel meleğini. Eşimdeki kopuş anı o an başlamış:) O andaki fotolarda sadece şaşkın dudaklarım, pörtlek gözlerim ve hemen çenemin altına koyulan -kızımın tabiriyle- salçalı Duru var ama tüm kareler titrek:))) ve hemşire rutinler için aldı meleğimi, eşim de onların peşinden koştu:)) Aneztezi uzmanı geldi ve doktorum epizyotemi için bir iğne yapılacağını, çok yorulduğum için beni yarım saat dinlendireceklerini söyledi. "Seve seve" dedim çünkü gerçekten yarım saat uyumak iyi gelecekti. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama odaya döndükten 5-10 dk sonra kızımı tekrar getirdiler bana, işte o an başladım ağlamaya... O minicik şey benimdi, canımdan bir parçaydı, her acıya değerdi onun kokusu, dokusu, her bir soluğu...
Ve o minik büyüdü de 3 yaşında bir genç kız oldu, şimdi de doğacak olan kız kardeşi Derin'in yolunu gözlüyor.
Ben mi... Tabiiki yine normal doğum istiyorum her şey yolunda gittiği sürece... Dünyanın en güzel acısı diyorum ben doğum sancısına... Sonunun güzel olacağını bildiğiniz en güzel acı!
Benim başından beri kararım hep normal doğumdu ve başardım. Şimdi tüm dileğim Derin'i de sağ salim bir şekilde normal doğurmak... Ertesi gün ağrı, sancı, sızı çekmeden normal hayatıma geri dönmek... İşte benim doğum hikayem de böyle, darısı bu yolda olan herkesin başına diyorum:)))
Sevgiyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder